Genel Bilgi


TOPKAPI SEMTİ

İstanbul’un Zeyinburnu ve Fatih İlçeleri’nin bir bölümüne yayılmış olan Topkapı semti adını, İstanbul Kara Surları’nın üzerindeki Mevlevihane Kapı ile Edirnekapı arasında bulunan ve Bizans döneminde Ayios Romanos; fetihten sonra da Topkapı olarak isimlendirilen kapıdan almıştır. Bu bölge konumu itibariyle, tarihin yazıldığı önemli bir mekân olması nedeyile önemlidir.

Topkapı semti Zeytinburnu İlçesi’nin kuzeydoğusunun bir kısmını ve Fatih İlçesi’nin batısının bir bölümünü kapsamaktadır. Dolayısıyla Topkapı Semti, Zeytinburnu İlçesi’nin Merkezefendi Mahallesi’nin surlara ve çevre yoluna bakan tarafını; aynı zamanda Maltepe Mahallesi’nin surlara yakın olan büyük bölümünü; Fatih ilçesine bağlı olan, Fatma Sultan Mahallesini, Beyazıt Ağa Mahallesini ve Melek Hatun Mahallelerini kapsamaktadır.

Topkapı’nın içinde Tarihi Surların geçiyor olması semtin karakterinde belirgin etkilere yol açmıştır. Şöyle ki surlar’ın iç tarafı eski İstanbul veya suriçi, dış tarafı ise yeni istanbul olarak tanımlanmaktadır. Böylece burası eski ile yeninin, geleksel ile modern olanın kesişim noktası olarak nitelenebilir. Öte yandan, Semt, yüz ölçümü olarak da geniş bir alana yayılarak Ulubatlı, Cevizlibağ, Davutpaşa, Maltepe(Çamlı) olarak dört ana kısıma bölünmüştür.


TARİHİ
Tarihçi Prokopios, İstanbul şehrini (Byzantion) surlardan oluşan bir çelenkle çevrili olarak tanımlamıştır. Byzantion Karadeniz'i Marmara Denizi'ne bağlayan ve Avrupa'yı Asya'dan ayıran bir şehirdir. Bu nedenle dünyada iki kıtaya hakim tek şehirdir.

Roma İmparatoru I. Konstantin (Constantinus), 324 yılında kenti elegeçirdikten sonra imparatorluğun başkentini eski Yunan kenti Byzantion'a (Bizans) taşıdı ve yeni başkente, Constantinus'un kenti anlamına gelen Konstantinopolis (Constantinopolis) adını verdi. Büyük Konstantin, Roma'dan senatörler ve yüksek memurlar getirterek Konstantinopolis'te yeni bir yönetim oluşturdu ve kenti yeniden imar faaliyetine girişti. Böylece, yarımadanın iç kısmında çeşitli düzenlemeler yaptırdıktan sonra kara surları ile ilgili çalışmaları başlattı. Şehrin yeniden inşası 330 yılında tamamlanmıştır. Karasurları, Ortaçağ’da en kuvvetli güvenlik duvarı olarak kabul edildikleri için üç tarafı denizle çevrili şehir için büyük bir önem taşıyordu. Sözü edilen surlar, Haliç kıyılarından muhtemelen bugünkü Cibali semtinden civarlarında bir yerden başlıyor, Lykos Deresi'nin vadisinden geçerek Marmara kıyısın iniyordu. Konstantinapolis, Byzantion'dan yaklaşık beş kat daha büyüktü. Constantinus Surları'ndan geriye hiçbir iz kalmamıştır.

İstanbul’u batıdan kuşatan ve günümüze kadar gelebilen kara surlarının yapımına, II. Theodosios (408–450) zamanında başlanmıştır. A.M.Schneider ön surların 423–428 arasında bitirildiğini ileri sürmektedir. 447 depreminde bu surların büyük hasara uğradığı ve 55 burcunun da yıkıldığı bilinmektedir. Bu deprem, Hun İmparatoru Atilla'nın Altın Ordusu ile şehre yaklaşmaktayken meydana geldiği için surların onarımına hemen başlanmış ve 60 gün gibi kısa bir sürede bitirilmiştir.

Bu inşaata dair Rhegium Kapısı'na (Yeni Mevlevihane Kapısı) Yunanca ve Latince yazıtlar konulmuş ve surlara da Theodosios Surları denilmiştir. Bu kitabelerde şöyle yazmaktadır: "Theodosios'un emri ile, Konstantinos bu kuvvetli surları iki aydan kısa bir zamand yaptı. Ancak Pallas'ın (Athena) kendi bu kadar kısa zamanda bu kadar güçlü bir hisar yapabilirdi."

Theodosios Surları'nda on kapı ve de bir kaç tali kapı bulunmaktaydı. Bu on kapıdan beşi halkın kullandığı şehir kapılarıydı; diğer beş kapı ise askerler tarafından kullanılmaktaydı. Marmara Denizi'nden başlayarak surlar söyle sıralanmaktadır. (1) I. Askeri Kapı; İsa kapısı, (2) Altın Kapı, (3) Altın Kapı'nın kuzeyinde, şehre umumi girişi sağlayan Yedikule Kapısı, (4) II. Askeri Kapı; Belgrad Kapı, hendeğin üzerinden bir köprü ile ulaşılan ve umumi bir kapı olarak görev yapabilmesi için iki kat büyütülen bir kapıydı, (5) Pege Kapısı (Silivri Kapı), (6) III. Askeri Kapı, (7) Rhegium Kapısı (Yeni Mevlevihane Kapısı), (8) IV. Askeri Kapı, (9) Aziz Romanos Kapısı (Topkapı), (10) V. Askeri Kapı (Hücum Kapısı), (11) Kharisios Kapısı (Hadrianopolis Kapısı, Edirne Kapı). (Bizans dönemi İstanbul haritası için tıkla)

554’deki depremde ise Haliç surlarının kara surları ile birleştiği Rhegium Kapısı’ndan itibaren büyük zarar görmüş ve II. Iustinianus (565–578) tarafından 565–570 yılları arasında onarılmıştır. Arap akınları sırasında 669 ve 674–680 yıllarında şehrin korunması için İmparator II. Iustinianus tarafından sağlamlaştırılıp bazı ekler yapılmıştır. 717–718’de Arap komutanı Mesleme’nin ordularına karşı koymak için, III. Leon’un (717–741) halktan topladığı vergilerle surlar takviye edilmiş ve Araplar tarafından aşılamamıştır.

İstanbul’un fethi sırasında surların büyük bölümü yıkılmış ve kapılar da büyük zarar görmüştür. Fatih Sultan Mehmet 1458’de surların tamamını onartmış ve Altın Kapı’nın arkasındaki Yedikule İç Kalesi’ni inşa ettirmiştir. 1509 depreminde zarar gören surların onarımı 1510’a kadar devam etmiş ve Mimarbaşılar Bali ve Mahmud Ağaların yürüttüğü onarım projesi ile giderilmiştir. Surlar, 1635 yılında, Sultan IV. Murad Revan Seferi’nde bulunduğu zaman, kaymakam Bayram Paşa, yer yer hasara uğramış surları tamir ettirmiş ve iç ve dış kısımları boydan boya beyaza boyatmıştır. Daha sonra 1655’de, IV. Mehmed’in sadrazamı Boynueğri Mehmet Paşa, Limni ve Bozcaada’nın Avrupalılar (Venedikliler) tarafından zaptı üzerine, düşman donanmasının ani bir baskın yapma ihtimaline karşı bir tedbir olarak, şehre yeni ve azametli bir manzara vermek için surları badana ettirmiştir. 1690 ve 1719 depremlerinden sonra Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmıştır.

Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi tarih boyunca İstanbul için surlar büyük bir önem taşımaktaydı. 3 tarafı denizle çevrili olması nedeniyle karadan olası bir tehtid karşısında büyük bir direnç göstermesi gereken kara surları da şehri elinde bulunduranlar tarafından zaman zaman elden geçirilmiştir. Bizans dönemi imparatorlarından hemen hemen hepsi surları ya yaptırmış ya da gerekli bölümleri tamir ettirmiştir. Osmanlı zamanında da bu surlar tamir edilip, boyanmış ve bakıma muhtaç kısımları zaman geçirmeden onarılmıştır. Fakat, 1754, 1766 ve 1894 depremlerinde bazı yerleri yıkılan surlar bu tarihten sonra pek önemsenmediği görülür. Hatta taşları civardaki evler tarafından malzeme olarak kullanılmıştır. 1870-1873’te Tren yolu ve Sirkeci Garı’nın yapılması sırasında Topkapı Sarayı önündeki Deniz Surları’nın bir kısmı yıkılmıştır.

Topkapı Bölgesi, kara surlarının etrafı gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı Devleti esnasında yerleşim yeri olarak kullanılmamıştır. İstanbul’un Fethi’nden sonra bu bölge çömlekçiler, elekçiler gibi bazı meslek gruplarının tercih ettiği bir alan olmuştur. Kırsal olması ve mistik ve uhrevi hayata uygun olması nedeniyle de Bektaşi ve Mevlevi dervişlerinin ikamet alanı olarak kullanmışlardır. Cumhuriyet yıllarında ise bu bölge, sanayileşme çabalarının ilk sahnesi olmuştur. Günümüzde de sur dışındaki Topkapı bölümünün büyük kısmı iş merkezleri ve fabrikalar ile doludur.

(Kerim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder